Varlığı kendisine konu edinen felsefe dalına varlık felsefesi(ontoloji) denir.
FELSEFE TARİHİNDEN VARLIĞA İLİŞKİN BİR KARŞITLIK
HERAKLEİTOS- PARMENİDES KARŞITLIĞI
Miletosluların doğa felsefeleri, Herakleitos’a geldiğinde, “varlık oluştur” düşüncesiyle varlığın inkarı ile sonuçlanır. Herakleitos kendinden önceki doğa filozoflarından farklı olarak varlığı bir oluş olarak görür. O aynı zamanda zıtlıkları da sever, onları zorunlu görür; çünkü oluş ancak onunla mümkündür.
Zıtlar aynı zamanda çokluk demektir. Bu çokluk aynı zamanda bir birliğe dayanır. Çokluk olmadan birlik, birlik olmadan çokluk olmaz.
Evren bir ve çoktur.Birliği meydana getiren, çokluğun zıtsal gerilimidir. Gerilim ortadan kalkarsa birlik bozulur. Yay ve kiriş arasında bir gerilim vardır örneğin, bu gerilim ortadan kalkarsa yay da bozulur.
- Herakleitos’a göre her şey akar. Varlık oluştur.
- Parmenides’e geldiğimizde ise, oluşun inkarı ile karşılaşırız.
- Herakleitos için hareket ve değişme olanaklı tek gerçeklikti; Parmenides içinse hareket olanaksızdır. Gerçeğin tümü tek ve hareketsiz bir maddeden oluşmaktadır. Değişmek O’na göre “var olmayan haline gelmek” anlamına gelir. Var olana, var olmayan demektir bu. Var olanın bir şey olmaması da olanaksızdır; çünkü “olmamak” varlıktan çıkmak anlamına gelir.
- Parmenides’e göre, O vardır, varlık vardır. Boşluk da yoktur. Boşluk, varolanın var olmadığı yerdir. Varolan herşey değişmez ve devinimsiz bir madde kütlesi olmalıdır. O, ebedi ve değişmez bir durgunluk içinde her zaman kendi kendisiyle aynı kalır. Görüp duyduklarımız bir yanılgıdan ibarettir. Doğruya duyular değil akıl ulaşır.
VARLIK FELSEFESİ(ONTOLOJİ) VE BİLİM
Varlığı ele almak , varlık felsefesine özgü bir özellik değildir. Her türden bilgi etkinliğinin varlığı, var olanı ele aldığını söyleyebiliriz. Bilim de varlığı ele alır. Fakat bilim ve felsefenin varlığı ele alış biçimleri, varlık felsefesinin yukarıda belirtmeye çalıştığımız sorularından da anlaşılacağı gibi çok farklıdır.
Bilim adamı varlığı ele almakla birlikte, varlığın var olup olmadığını araştırma konusu yapmaz.
Bilim adamı, ele alıp incelediği varlığı var olarak kabul eder. Onun bir görüntü mü yoksa gerçeklik mi olduğunu da sormaz.
Bilim adamı kendisine verilmiş olanın bilgisine ulaşmaya çalışır. Bilim adamı varlığı genel anlamda ele almaz, her bilim varlığın belli bir cephesini, parçasını ele alır.
VARLIK MADDEDİR. MATERYALİZM
Materyalizm, varlığın esas olarak maddi yapıda olduğunu veya var olan her şeyin maddeye indirgenebileceğini ileri süren görüşe denir.
DEMOKRİTOS VE ATOM ÖĞRETİSİ
Demokritos(M.Ö 420 dolayları), atomcu materyalizmin temsilcisi olarak bilinir. Atomcu görüş daha sonra, Epikuros, Lucretios ve Yeniçağ başlarında Gassendi tarafından sürdürülmüştür.
Demokritos’a göre varlığın en küçük yapıtaşı atomdur. Atomlar, herşeyin kendisinden geldiği, bölünemez ve maddi yapıda varlıklardır. Atomlar farklı büyüklük ve şekillerde olup boşlukta hareket ederler. Aynı türden atomlar biraraya gelip varlığı oluştururlar. Canlı veya cansız, maddi veya düşünsel her şey atomlardan meydana gelmişlerdir. Ruh da maddeye indirgenebilir. Atomların hareketleri mekanik bir zorunluluk içinde gerçekleşir.
“Bir-şey kadar hiç-birşey de vardır. (Kosmosun kuruluşunda) bütünden her çeşit atom şekillerinden kurulmuş bir kasırga ayrıldı. Bu sırada atomlar çepeçevre serpildiler. (bu olurken “benzerler benzerlere” kanunu etkisini gösteriyor) zira güvercinlerle güvercinler, turnalarla turnalar arasında ve öteki hayvanlarda da olduğu üzere canlı varlıklar da aynı soydan canlı varlıklara yoldaş oluyorlar. Cansızlarda da bu böyledir; bunu kalburlanan tohumlarda, dalgaların sürüklediği taşlarda da görmek mümkündür. Orada kalburun kasırgasıyla ayrı ayrı olarak, mercimekler mercimeklerin, arpa taneleri arpaların, buğday taneleri buğdayların yanına sıralanırlar, burada ise dalgaların hareketiyle uzunca taşlar uzuncaların bulunduğu yere, yuvarlaklar yuvarlakların yanına itilir, sanki nesnelerdeki benzerlikte birleştirici bir şey varmış gibi. (Atomlardan kurulmuş) bir takım hayaller insana sokulurlarmış;...” ANTİK FELSEFE / Walter Kranz / çev. S.Baydur
KARL MARX-MATERYALİZM
“İnsan hayvandan bilinciyle, diniyle veya aklınıza gelen herhangi bir başka şeyiyle ayrılabilir. Ama insanın kendisi, geçim araçlarını üretmeye başlayınca kendisini hayvandan ayırt eder; bu gelişmeyi de insanın fiziksel yapısı koşullar. Geçim araçlarını üretmekle insanlar, dolaylı olarak , maddi yaşamlarının ta kendisini üretiyorlar demektir.
Marx, varlığın temeline maddesel olanı koyar. Maddeden bağımsız bir gerçeklik yoktur. Madde kendiliğinden, yapısı gereği hareketlidir, meydana getirilmemiştir. İnsan düşüncelerini ve bilincini belirleyen de maddi yaşamın ta kendisidir.
Marx’a göre evrendeki herşey diyalektik bir çatışmalı gelişim içindedir. Tez ve antitez birbiriyle savaşırken aynı zamanda yeni sentezlerde biraraya gelir, ancak her sentez aynı zamanda yeni bir tezdir de. Bu kaçınılmaz bir süreçtir.
Marx, Hegel’den aldığı bu diyalektik anlayışı, tarihe uygulayarak, tarihin materyalist bir yorumunu elde eder. Bu anlayışa göre tarih, ekonomik olayların belirleyici rolü oynadığı bir tür sınıf savaşları tarihidir.
Üretim araçları, üretim ilişkileri, üretim biçimi, üretim araçlarına sahip olma durumu Marx’a göre toplumal altyapıyı oluşturur. Bu alt yapı ise siyaseti, ekonomiyi, hukuk sistemlerini, ahlak teorilerini, felsefi sistemleri, düşünce dünyasını belirler. Marx, altyapının belirlediği bu unsurlara üstyapı der.
Marx’ a göre içinde bulunduğumuz çağdaş toplum da, diyalektik ve tarihsel yasalara bağlı olarak, yani içinde barındırdığı tezve antitezin çatışması sonucu yeni bir sentezle, komünist yani sınıfsız toplumla sonlanacaktır.
VARLIK ZİHİNSELDİR: İDEALİZM
Felsefi dilde idea, düşünce, fikir, düşünce ile kavranılan tasarım anlamlarına gelir. İdealizm, varlığın esas olarak düşünsel bir yapıda olduğunu vaya var olan herşeyin düşünceye, maddi olmayana indirgenebileceğini söyleyen görüştür.
İdealist sayabileceğimiz filozoflar arasında kimi farklılıklar olmakla birlikte genel olarak idealizm, deneysel olanı, sınırlı olması, kusurlu ve eksik olması bakımından yetersiz bulur. Buna karşılık zihinsel olan, yetkin ve mutlak olana ulaşmada daha önceliklidir. Gerçeklik zihinden bağımsız değildir, “dış dünya” zihin tarafından yaratılmıştır.
İdealist düşünce, tamamen zihinsel bir etkinlik olması ve sonuçlarının mutlak olması bakımından matematiğe özel bir önem verir.
Gerçekliğin meydana getiricisi olan zihnin insandan bağımsız olarak var olduğunu benimseyen idealist görüşe nesnel idealizm (Hegel), gerçekliğin tamamen insan zihninin bir ürünü olduğunu benimseyen idealist görüşe ise öznel idealizm (Berkeley) denir.
Platon İdealizmi
Platon matematiğe özellikle iki bakımdan ilgi duyar. Matematik gerçeklik, tamamen duyusal dünyadan bağımsızdır, yani akılsaldır, bu nedenle de değişmezdir. Matematiksel ilişkiler kesindir. Platon’un amacı felsefeyi de matematiksel bir kesinlikte inşa etmektir.
Duyusal dünyanın verileri, değişken ve kusurludur. Bu nedenle de, duyusal dünya üzerinde bilgi inşa edebileceğimiz bir varlık alanı olamaz. Oysa akılsal olan bize değişmez olanın mükemmel olanın bilgisini verir.
İçinde yaşadığımız duyusal varlık alanı (dış dünya) bir “yalan dünya” dır. Gölgeler dünyasıdır. Asıl gerçek dünya bizim akıl aracılığıyla ulaşabileceğimiz idealar dünyasıdır.
Bu dünya asıl dünyanın bir gölgesi, bir kopyasıdır.
Platon bu görüşleriyle iki dünya ayırmış olur. Duyusal dünya- İdealar dünyası. Ona göre, insan ruhu bir zamanlar idealar dünyasında, o mükemmel varlıkların dünyasında bulunduğundan, şimdi içinde bulunduğu dünyada özlemle yanar(eros). İnsan akıl yoluyla idealar dünyasının bilgisine ulaşabilir, bu insan için yalan dünyadan gerçek dünyaya ulaşmadır(mağara benzetmesi) aynı zamanda ruhun içinde bulunduğu “zindandan” kurtulmasıdır.